Bastille zindanı baskını her yönüyle öğreticidir.
Devrimin ve isyanın en güzel örneklerinden biri olmaktadır. Bastille Günü diye bilinen 14 Temmuz, 1880’de Fransız Ulusal Bayramı olarak seçildi, günümüze kadar da kutlanmaya devam ediliyor. Kürtler’de ise 14 Temmuz 1982 Büyük Ölüm Orucu, Amed zindanında insanlığı ayaklar altına almak isteyenlere karşı var olma günü olarak anılıyor.
Fransa devrimi esnasında yaşanan bu olayın özünde Fransız halkının, Kral XIV. Louis’e yönelik isyanı ve devrimin acılı günlerinde Bastille Kalesi olarak adlandırılan yerde siyasi tutuklulukların devrimden kopartılması politikalarına karşın sokağa taşan bir öfke patlaması vardır. Bastille baskını ve yürüyüşü denilen bu döneme daha yakından bakmanın, gerçekliğini daha iyi kavramanın ve günümüze dair düştüğü notları bilince çıkarmanın faydası vardır.
Bastille zindanına saldırı
“Gidiniz efendinize söyleyiniz, biz buraya milletin arzusu ile geldik, bizi buradan yalnız süngü kuvveti çıkarabilir!” sözleri Fransa Devrimi’nin de başladığını ilan eden sözlerdi. Yahudi asıllı avukat Mirabeau’nun ağzından bu sözler döküldüğünde, Fransa’nın genelinde halkın yoğun baskılara ve belirli kesimlerin kendi çıkarları dışında hiçbir şeyi görmeyen yaklaşımlarına karşı öfkesi patlama noktasına gelmişti.
Tarih; 23 Haziran 1789! Birkaç haftadan beri Versailles sarayının büyük salonlarında toplantılarına devam eden halk temsilcileri, Kral Louis’in buyruklarını dinlemiyor, yoksulluk, eşitsizlik, adaletsizlik içinde çırpınan Fransa’da yeni bir devlet yönetiminin temellerini atmak için savaşıyordu.
Buna karşılık, yüzyıllardan beri birçok imtiyaz taşıyan ruhban ve asilzade sınıflarına bağlı kimseler, kralı halkın temsilcileri olan burjuvalara karşı kışkırtıyorlardı. Bunların zorlamalarıyla şaşkına dönen kral, Milli Meclis’i dağıtmak amacıyla yabancı uluslardan topladığı kuvvetleri, Paris yakınlarına getirtmişti. Ama artık iş işten geçmiş, Versailles sarayı salonlarında milletvekillerinin yaktığı devrim meşalesi Fransa’yı kaplamaya başlamıştı bile…
Bu dönemde Milli Meclis’in Paris’te açtığı mücadeleyi yakından izleyen Fransız köylüleri, yüzyıllardan beri kendilerini köle gibi çalıştıran toprak sahibi derebeylerine karşı harekete geçerek çiftlikleri, malikaneleri yağmalamaya başlamışlardı.
Halkın hareketliliğinden korkan kral, Versailles sarayını askeri birliklerle doldurarak kendi güvenliğini sağlamaya çalışmıştı. Milli Meclis, bu hareketi halka karşı bir baskı sayarak, hemen askerlerin dağıtılması için Louis’e sert bir bildiri sunmuştu.
Ama soylu kişilerin etkisi altında kalan kral, milletvekillerinin isteklerini yerine getirmekten kaçındı. Kralın bu tutumu, zaten kaynaşmakta olan halkı büsbütün çileden çıkardı. Kral’ın yabancı birlikleri halka karşı kullanacağı söylentileri de ortaya çıkınca, Parisliler silah dükkanlarına baskın yaparak, ele geçirdikleri silahlarla
“Bastille Kale”sine saldırdılar…
14 Temmuz Bastille günü!
“…bir tutsağın boynuna geçirdiğiniz zincirin öteki ucu, kendi boynunuza takılıverir.” (Emerson)
- yüzyılın ortalarına kadar askeri amaçlarla kullanılan Bastille Kalesi, Kardinal Richeliu’nun başbakanlık döneminin başlamasıyla birlikte kale, devlet cezaevi olarak da kullanmaya başlanmıştı.
Zamanla Bastille, özgür dolaşmaları sakıncalı sayılan soylu aileler, önemli devlet memurlukları için zararlı olan kişileri de duvarları arasında tutan bir zindan durumuna geldi. Voltaire, Bastille’de yatan ünlü hükümlülerden sadece biridir.
14 Temmuz 1789’da Fransız devriminin ilk günlerinde Bastille çevresinde toplanan bir kalabalık, kaledeki küçük garnizonun komutanı Marki de Launay’dan silahların ve cephanenin teslimini istemişti.
Bu isteğin geri çevrilmesi üzerine öfkeli halk, kalenin dış avlusundan iç avlusuna saldırmıştı, paniğe kapılan askerlerin ateş açmaları sonucu birkaç kişi burada ölmüştü. Kalabalık arasında bulunan subaylar, Bastille önüne küçük bir top koydular. Halkı sindirmeye ve olası saldırıları bu şekilde durdurmaya çalışıyorlardı.
Komutan de Launay, kendi ve adamları için can güvenliği sözü aldıktan sonra iç avludaki halka teslim oldu. Garnizon (askeri birlik) Bastille’den ayrılırken coşkulu ayaklanmacılar da Launay başta olmak üzere, birkaç askeri yakalayıp öldürdüler.
Bu baskının yaşandığı esnada, tarihte bir eşi daha görülmeyen kanlı çatışmalar yaşandı! Kaledeki kral taraftarı askerleri öldüren halk, siyasi hükümlülerle birlikte azılı katilleri de serbest bıraktılar 14 Temmuz 1789’da. Açlık, yoksulluk, adaletsizlik içinde kıvranan Fransız halkı, Versailles sarayına doğru harekete geçmişti. Bu durumu öğrenen kral XIV. Louis ise; “Ama bu bir isyan demektir” sözünü söylemiştir.
Bastille bir isyandı, ya günümüz?
Bastille yürüyüşü ve baskını her yönüyle öğreticidir. Devrimin ve isyanın en güzel örneklerinden biri olmaktadır. Bu olayın üzerinden geçen bir asırdan sonra Karl Marks; “Halkın harekete geçmiş enerjisi karşısında hiçbir güç duramaz” sözünü sarf ederken, belki de Bastille örneğinde ortaya çıktığı gibi toplumsal inşalarda ve mücadelelerde halkın harekete geçen enerjisinin önemine dikkat çekmekte ve isyanların temel belirleyeninin halk olduğunu bir kere daha dile getirmektedir.
Tekrar’dan Bastille’e dönersek; Bastille Meydanı cezaevinin bir bölümünü kapsar. Meydanın orta yerindeki Temmuz Sütunu, Temmuz 1830 Devrimi’nde ölenlerin anısını yüceltmek için dikilen bir anıttır.
Bastille’in düşüşü devrimde önemli bir askeri olay değildi. Düşüş ancak taşıdığı simgesel değer açısından önemsenir. Çoğu için Bastille’in düşüşü kralın Paris üzerindeki denetimini yitirdiğinin belirtisiydi.
O gün tahtın mutlak gücü karşısında halk ayaklanmasının kazandığı bir yüce zafer olarak kutlandığı gibi, Fransa’da parlamento içi devrimin, halk devrimine dönüştüğünü de belirler. Bastille Günü diye bilinen 14 Temmuz, 1880’de Fransız ulusal bayramı olarak seçildi, günümüze kadar da kutlanılmaya devam edildi.
Yaşanan bu tarihi kesitte, özgürlük için mücadele eden her kesimin payına önemli notlar düşmektedir. Belki de bunların en önemlisi Kürt halkına düşmektedir. Santayana’nın da dediği gibi ‘geçmişi unutma’nın bedeli, onu bir kere daha yaşamaktır.
Kürt halkı geçmişini tam olarak unutmasa da, bugün de geçmişi yaşamaktan kurtulamamaktadır. Özellikle konuyla yakından benzerliği olan cezaevleri hususunda! Amed zindanlarında Kürt halkına ve onun öncü kadrolarına yönelik dayatılan insanlık dışı uygulamalar karşısında, tarihte eşine rastlanılmayacak direnişler ortaya çıkmıştır.
Büyük Ölüm Orucu 14 Temmuz 1982’de, Amed zindanında insanlığı ayaklar altına almak isteyen, Kürt’ü inkar ve imha etmek isteyen Kral Louis’ler karşısında bir var olma mücadelesiydi…!
Neriman Yılmaz