Bu temel ve esas konuya girmeden; şunu net tesbit etmemiz gerekir.
Fikirlerimin ana kayanğı ikiye ayrılır.
Birincisi; Ahmedê Xanî’den Meleyê Cizri’ye ve son halkasını da Cegerxwin ve Mehmet Emin Bozaslan almak mümkün.
Buna Mederese kültürü, diyorum. Burdaki hakim dil; Arapça, Farsça ve Kürdçe’ydi. Türkçe’nin (T)’si yoktu. Olmayanın etkisi de olmaz.
İkincisi ise; 1919 tarihinde başlayan Mustafa Kemal Harketi ve on karşı koyuşla var olan Kürdistan Ulusal Direnme Harketleridir. Yeni gelişen Yön Türk ve Mustafa Kemal damgali İttihat ve Teraki partisine karşı hep mederselerde yetişen liderler karşı koymuştur. Direniş harketlerin hiç biri başarı elde edememiş ve yenilmişlerdir. Çünkü o zamanki örgütlenme ve kapasiteleri gelişen işgalci ve sömürgecilere karşı çok sayıf kalmıştı.
En nihayetinde 1938 Dersim Hadisesiyle işgal, ilhak ve sömürgeci istila son bumuş ve TC devletinin kendisi bile ‘’Burada Sömürgeci yöntmei kullandık’’ demek itirafında bulunan Türk Genel Kurmayı’dır.
İşgal ve işgalle beraber Halk olarak Toplum mühendisliği uygulanarak Kürdistan baştan başa yeniden dizyan edilmiştir.
1938’den 1970’lere kadar süren bu karşı devrimci yapılanma bu tarihten sonra yeni bir şekil almıştır.
Buna da ister istemez. ‘’Cuhmuriyet Dönemi Sömürgeciliği’’ demek durumundayız.
Mustafa Kemal Cumhuriyeti ‘’Tekke ve zaviyelerin kapatılması’’ emriyle Medreselerimizle bağımızı tamamıyla koparmış, biz kültürsü ve dilsiz bırakmıştı.
1970’lerden sonra TC Devletinin açmış olduğu okullarda adeta- Sıfır kilometreden- Kürd gençleri, çocukları yeniden şekilendi.
Bu İlk, orta, lise ve üniversitelerine çok az sayıda yoksul Kürd Gençleri yararlanabildi.
Bunlar daha çok Ankara, İstanbul gibi Türk Metrepollerinde bir araya geldi. Yani bizim Avrupa’mız Türk Metrepolleri oldu.
Dünyadaki 1968 Gençlik harketi ve dalgası Türkiye’ye 1970-72’lerde yansıdı.
İşte bu noktadan itibaren Ankara Merkez olmak üzere PKK harketin ebakmak gerekir.
TÜRKİYE MİLLİ DEMOKRATİK DEVRİMİ VE KÜRDİSTAN SÖMÜRGEDİR TEZİ TARTIŞMALARI
Konumuzun daha iyi anlaşılması için Dr. Hikmet Kıvılcımlı ve Ho She Minh örneği.
Wietnam’dan Ho She Minh ve Türkiye’den Dr. Hikmet Kıvılcımlı; Farnas ve Paris’te Fransız Komunist Partisi ile ilişkidedirler. Hem okul okuyup hem ülkelerine dönüp devrim yapma iddialarının olduğu söylenir.
Bir müddet sonra Ho She Minh Wietnam’a, Dr. Hikmet Kıvılcımlı Türkiye’ye döner.
Ho She Minh ülkesine varır varmaz Bir Gençlik Örgütü kurar ve Vietnam İşçi Partisine doğru yol alır devrim hazırlıkları yapar.
Dr: Hikmet Kıvlcımlı ise evrimin gelişimi devrimin zortlamsıyla oyalanır. Ancak kabul etmek gerekir ki Kürdistan’ın sömürge olduğu ve Kürdistan halkına, devrimin en iyi yaklaşım Doktorda.
Geri kalan tüm lider adayları biçimsel olarak devrimci, özlerinde Kemalist ve bu Kemalist zehrinden kurtulamazlar. Hatta Dr. Kıvılcımlı Vatan Partisi arkadaşlarının çoğunu bile Kürdistan konusunda ikna edemez. Ve uzun yıllar ‘’Kürdistan Sömürgedir’’ tezini saklı tutarlar.
Bu konuda diğer en önemli farklılık İbrahim Kaypakkaya’da görmek mümkündür.
Daha sonra kendilerine PKK ismini verecek olan Ankara daki heterojen grup içinde birkaç farklı ekip var.
- Abdullah Öcalan’ın etrafında;
Lazlar, Dersimliler ve Kürdistanlı Genç yurtseverler var.
Bir de Abdullah Öcalan’ın kirli ilişkilerini sağlayan derin adamlar.
En nihayetinde üç ciddi toplantıyı sayabiliriz.
- Çubuk
- Tuzluçayır
- Ve Dikmen.
1976’da yapılan Dikmen Toplatısı da tam olarak hemojen değil ama ‘ÜLKEYE DÖNÜŞ KARARI’’ almaları çok önemli.
1976’dan 1978’e kadar Gruplaşmadan Partileşmeye geçiş süreci olarak alınabilir.
Eğer biz resmi olarak 27 Kasım 1978’de Diyarbakır-Lice-Fis Köyündeki toplatıyı 1. Kongre olarak alacak olursak; o zaman bu bileşene bakmamız gerekecektir.
Bu partinin lideri, beyni ve fikir babası kimdir? Ne düşünüyor ve ne yapmak istiyorlar?
Bugün artık gerek Fis, Öcalan, katılımcılar ve partinin tüm kşileri çok iyi biliniyor. O zaman ben bu çalışmamda fiili yürütücüler ve vitrinden ziyade fikir ve düşünce, eylem adamlarına bakmak istiyorum.
ABDULLAH ÖCALAN, HAKİ KARER VEMEHMET HAYRİ DURMUŞ,
Herkesi bilemem ama ben Ankara Sürecinde şuna bakarım.
Abdullah Öcalan’a –ne olursa olsun- ABDULLAH ABİ, demeyenleri önemsiyorum.
Bir Haki Karer.
İki Mehmet Hayri Durmuş
Resul Altunok
Diğerlerini fazla tanımam. Ve haklarında ‘’Abdullah Abi’’ dediklerin vakıf olmadım.
Yani Abdullah Öcalan daha ilk grup aşamasında Ankara Sürecinde kendisine ‘’ABİ’’ denmesini sağlamıştır.
İkinci ve önemli artısı; Grupta bulunan ve ‘’İsmet Kılıç’la gönül bağı olduğu söylenen’’ Kesire Yıldırım’la ililkisi ve resmi olarak evlenmesidir.
Hatta itirazlara şöyle rest okuduğu söylenir:
‘’Y aKesire ile evlilik olur, ya da ben yoluma siz yolunuza’’ demiş ve grubun tümüne bunu kabul ettirmiştir.
İsmet’in karşı çıkması ve ayrılması da beş para etmemiş. Aksine Öcalan bir taşla iki kuş vurmuştur.
Çüncüsü ve en önemlisi:
Diken Toplantısından sonra Kendisi ve Kesire’nin Ankara’da kalması da işin cilasıdır.
X
Bana anlatılan ve benim bildiğim kadarıyla 1977’lere kadar Mehmet Hayri Durmuş kuramsal olarak resmiyette ne PKK’li ne de Öcalancıdır. Onun Yurtsever Kürdistanlılarında etrafında olduğu adı konmamış bir grubu var. Ve Doğru Yolu Kavrayalım bröşürününü Mehet Hayri Durmuş kaleme almıştır.
İlerde PKK proğramı olarak kaul görecek metin budur. Öcalan’ının bunda katkısı yoktur. Sadece Haki Karer’in katlinden sonra ‘’Ben ve Hayri kaleme aldık’’ diyerek yalanını gizlemiştir.
Daha önce PKK/Merkez Karar Organı olarak bir dizi yazmıştım ve o yazımda; PKK/Arşiv ve Karar Organ’ın ilk elden sorumlusu Kesire Yıldırım-Öcalan, Mazlum Doğan ve Duran Kalkan olduğunu söylemiştim.
Kesire, Mazlum ve Duran arasında da bu yüzden bir rekabet var. Öcalan’a yakın olma ve MKO’nını elde bulundurma.
Özetleyeyecek olursam:
PKK’DE MKO VE YAZINI KİMİN DAMGASINI TAŞIYOR?
2-PKK’DE MKO VE YAZINI KİMİN DAMGASINI TAŞIYOR?
PKK Hareketinde en yeteneksiz, üretime katılmayan ve A-4 kâğıdı kadar düşünceye sahip olmayan bir kişi varsa O da Abdullah Öcalan’dır.
O’nun dışında kalanların hepsi büyük fark atar. Ancak Öcalan EN KURNAZ, EN HESAPÇI ve DERİN BİLGİLERLE BESLENEN STRATEJİK BİR ELEMANDI.
Onun da hakkını kabul etmek gerekir.
Çünkü sonuç itibariyle Kürd ve Kürdistanlı olup devrim ve dava konusunda öne çıkanlarının hepsini bertaraf etmesini bilmiştir. Çünkü O’na;
‘’Partini kur! İpler elinde olsun. İpler elinden çıktığı an ipi boylarsın!!’’ ta başından beri dediler.
PKK’nin Ana Manisfestosunu yazan Mehmet Hayri Durmuş’tur. Onun kaleme aldığı Manifesto onun olmaktan çıktı ve genelleşti. Zaten o da asla böyle bir iddiada bulunmadı.
Eğer PKK dışındaki Kürdistanlılara bir eleştiri yapacaklarsa Ana Manifesto ve Proğramı temel almalıdırlar.
PKK/MK/KO’nı , Kesire, Mazlum ve Duran arasında geldi gitti.
Ancak Mazlum Doğan’ın yakalanmasından sonra Dışarda Duran, İçerde Doğan motor güç oldu.
O zaman; İçerdeki Mazlum Doğan’a bakmak gerekir.
MAZLUM DOĞAN VE MEHMET HARİ DURMUŞ GERÇEĞİ
Bana göre aynı Parti içinde ama ayrı yumurta ikizleri iki insandır.
Mazlum Doğan yakalandığında sahte kimlik –İbrahim Şen-ol- olarak yakalandı. Öyle sorgulandı ve polis sorgulama ve işkencesinden geçti. Devlet Onun Mazlum Doğan olduğunu –bidon firarından sonra- öğrendi. Ancak yeniden Mazlum Doğan olarak sorgulamak için çok geç kalmıştı.
Çünkü Mazlum Doğan’ın arkasında Cezaevi gerçeği ve dışarda dip diri bir kitle ve PKK vardı. Devlet buna yeltendi ama başaramadı.
Mazlum bu avantajı ile ‘’Adımdan gayr-ısını bilmiyorum- ilkesini uyguladı. Ve gelip de en ufak zaaf gösterene çok sert davrandı. Tecrit kılıcını salladı da salladı.
Hatta başta Ferhad Kurtay ve Mehmet Hayri Durmuş’u bile tecrite tabi tuttuğuna inanıyorum.
Çünkü Hayri –Kürdo- Ahmet Bayık (Cemil’in kardeşi)’nin yüzüne karşı ‘’Bu PKK/MK üyesi Mehmet Hayri Durmuş’tur’’ demesiyle beraber, Hayri sorgulamadan itibaren savunmaya başladı. ‘’Evet, ben PKK/MK üyesi Mehmet Hayri Durmuş’um dedi ve yakalananları böyle korudu. Partisini savundu.
O nedenle içerde; Mazlum Doğan bir Abdullah Öcalan görevi gördü.
Yazılar yazdı.
PKK proğramını sil baştan kaleme aldı.
Poliste İşkencede Devrimci Tavır broşürünü kendisi kaleme aldı.
Parti tüzüğünü (Çocuklar Koğuşunda) bir grup partiliyle tartışa tartışa kimsenin bilmediği daha yeni duyduğu tüzüğü yazdı.
Çünkü o güne kadar PKK tüzüğü yoktu. İddianameye konulan da bizim değil, KİP (DDKD) Şivancıların Tüzüğüdür.
Yani şunu demek mümkün;
Partinin yürütmesi ve örgütlenme sorumluluğu Hayri’de, Teorik, ideolojik ve siyasi sorumluluk hep Mazlum’daydı.
Kemal Pir bu ikiliye katıldı ama o hiçbir zaman ne idari, ne siyasi ne örgütlenme işlerine katılmadı.
Diyarbakır Zindanı’nda tüm yazılara Mazlum Doğan adını ve imzasını taşır. O nedenle PKK’nin içrdeki teorisyeni Mazlum’dur, demek yanlış olmaz. Hayri ise daha çok kitle liderliği ve genel tüm sorumlulukları ölümüne kadar yerine getirdi.
TEORİK, İDELOJİK VE SİYSİ KONULAR MAZLUM’DA. PEKİ MAZLUM SONRASI NE OLDU?
Daha önce Yazmış olduğum anılar-2 Sevgim Fırat Öfkem Ararat kitabımda bu cezaevi süreçlerini detaylı yazdım.
Ancak, şunu tekrardan yazma gereği duyuyorum.
1979’dan 1982’ye kadarki süreçte fiili olarak kitlesel sorumluluk ve yürütme lideri HAYRİ’ydi. Dışarıyla ilişkilerde Mazlum önde, Hayri arkadaydı. Aralarında çok seviyeli, dengeli bir yoldaşlık ilişkisi vardı.
Mazlum GENEL SAVUNMA hazırlıyordu. PKK’nin kuruluşundan o güne kadar tüm eylemler tek tek savunuluyordu. Bu PKK ana savunma Tarihi idarenin eline geçti.
Ayrıca 60 yakın arkadaşın polis sorgulama ifadeleri de ele geçti. Yani Polis ve devlet bilmesi gereken her şeyi biliyordu.
Ben Hayri’nin 14 . Temmuz Ölüm orucuna başlamadan öne son birkez konuşma fırsatını buldum. Benden savunmam yapmamı istedi. Ona söz verdim ve o son görüşümüz oldu.
Mazlum ile aramız zaten öteden beri limoniydi. Ben ondan çok Hayri’ye bağlıydım. Onun dediklerini yapar ve uygulardım. Hayri Ölünce de kurulan Cezaevi İç Örgütüyle hep sorunlu oldum.
Ve bir defasında onlara alenen;
‘’Ben PKK’liyim. PKK’liliğimi sizinle tartışmam ve sizi tanımıyorum’’ dedim. Etrafımda insan toplanınca da geri adım attım. Çünkü benim ne lider ne de ayrı örgüt kurma fikrim vardı: karşı çıkan eleştirileriyle çıksın istiyordum.
3-KARASU ve ŞENER DÖNEMİ
2-PKK’DE MKO VE YAZINI KİMİN DAMGASINI TAŞIYOR?
PKK Hareketinde en yeteneksiz, üretime katılmayan ve A-4 kağıdı kadar düşünceye sahip olmayan bir kişi varsa O da Abdullah Öcalan’dır.
O’nun dışında kalanların hepsi büyük fark atar. Ancak Öcalan EN KURNAZ, EN HESAPÇI ve DERİN BİLGİLERLE BESLENEN STRATEJİK BİR ELEMANDI.
Onun da hakkını kabul etmek gerekir.
Çünkü sonuç itibariyle Kürd ve Kürdistanlı olup devrim ve dava konusunda öne çıkanlarının hepsini bertaraf etmesini bilmiştir. Çünkü O’na;
‘’Partini kur! İpler elinde olsun. İpler elinden çıktığı an ipi boylarsın!!’’ ta başından beri dediler.
PKK’nin Ana Manisfestosunu yazan Mehmet Hayri Durmuş’tur. Onun kaleme aldığı Manifesto onun olmaktan çıktı ve genelleşti. Zaten o da asla böyle bir iddiada bulunmadı.
Eğer PKK dışındaki Kürdistanlılara bir eleştiri yapacaklarsa Ana Manifesto ve Proğramı temel almalıdırlar.
PKK/MK/KO’nı , Kesire, Mazlum ve Duran arasında geldi gitti.
Ancak Mazlum Doğan’ın yakalanmasından sonra Dışarda Duran, İçerde Doğan motor güç oldu.
O zaman; İçerdeki Mazlum Doğan’a bakmak gerekir.
MAZLUM DOĞAN VE MEHMET HARİ DURMUŞ GERÇEĞİ
Bana göre aynı Parti içinde ama ayrı yumurta ikizleri iki insandır.
Mazlum Doğan yakalandığında sahte kimlik –İbrahim Şen-ol- olarak yakalandı. Öyle sorgulandı ve polis sorgulama ve işkencesinden geçti. Devlet Onun Mazlum Doğan olduğunu –bidon firarından sonra- öğrendi. Ancak yeniden Mazlum Doğan olarak sorgulamak için çok geç kalmıştı.
Çünkü Mazlum Doğan’ın arkasında Cezaevi gerçeği ve dışarda dip diri bir kitle ve PKK vardı. Devlet buna yeltendi ama başaramadı.
Mazlum bu avantajı ile ‘’Adımdan gayr-ısını bilmiyorum- ilkesini uyguladı. Ve gelip de en ufak zaaf gösterene çok sert davrandı. Tecrit kılıcını salladı da salladı.
Hatta başta Ferhad Kurtay ve Mehmet Hayri Durmuş’u bile tecrite tabi tuttuğuna inanıyorum.
Çünkü Hayri –Kürdo- Ahmet Bayık (Cemil’in kardeşi)’nin yüzüne karşı ‘’Bu PKK/MK üyesi Mehmet Hayri Durmuş’tur’’ demesiyle beraber, Hayri sorgulamadan itibaren savunmaya başladı. ‘’Evet, ben PKK/MK üyesi Mehmet Hayri Durmuş’um dedi ve yakalananları böyle korudu. Partisini savundu.
O nedenle içerde; Mazlum Doğan bir Abdullah Öcalan görevi gördü.
Yazılar yazdı.
PKK proğramını sil baştan kaleme aldı.
Poliste İşkencede Devrimci Tavır broşürünü kendisi kaleme aldı.
Parti tüzüğünü (Çocuklar Koğuşunda) bir grup partiliyle tartışa tartışa kimsenin bilmediği daha yeni duyduğu tüzüğü yazdı.
Çünkü o güne kadar PKK tüzüğü yoktu. İddianameye konulan da bizim değil, KİP (DDKD) Şivancıların Tüzüğüdür.
Yani şunu demek mümkün;
Partinin yürütmesi ve örgütlenme sorumluluğu Hayri’de, Teorik, ideolojik ve siyasi sorumluluk hep Mazlum’daydı.
Kemal Pir bu ikiliye katıldı ama o hiçbir zaman ne idari, ne siyasi ne örgütlenme işlerine katılmadı.
Diyarbakır Zindanı’nda tüm yazılara Mazlum Doğan adını ve imzasını taşır. O nedenle PKK’nin içrdeki teorisyeni Mazlum’dur, demek yanlış olmaz. Hayri ise daha çok kitle liderliği ve genel tüm sorumlulukları ölümüne kadar yerine getirdi.
TEORİK, İDELOJİK VE SİYSİ KONULAR MAZLUM’DA. PEKİ MAZLUM SONRASI NE OLDU?
Daha önce Yazmış olduğum anılar-2 Sevgim Fırat Öfkem Ararat kitabımda bu cezaevi süreçlerini detaylı yazdım.
Ancak, şunu tekrardan yazma gereği duyuyorum.
1979’dan 1982’ye kadarki süreçte fiili olarak kitlesel sorumluluk ve yürütme lideri HAYRİ’ydi. Dışarıyla ilişkilerde Mazlum önde, Hayri arkadaydı. Aralarında çok seviyeli, dengeli bir yoldaşlık ilişkisi vardı.
Mazlum GENEL SAVUNMA hazırlıyordu. PKK’nin kuruluşundan o güne kadar tüm eylemler tek tek savunuluyordu. Bu PKK ana savunma Tarihi idarenin eline geçti.
Ayrıca 60 yakın arkadaşın polis sorgulama ifadeleri de ele geçti. Yani Polis ve devlet bilmesi gereken her şeyi biliyordu.
Ben Hayri’nin 14 . Temmuz Ölüm orucuna başlamadan öne son birkez konuşma fırsatını buldum. Benden savunmam yapmamı istedi. Ona söz verdim ve o son görüşümüz oldu.
Mazlum ile aramız zaten öteden beri limoniydi. Ben ondan çok Hayri’ye bağlıydım. Onun dediklerini yapar ve uygulardım. Hayri Ölünce de kurulan Cezaevi İç Örgütüyle hep sorunlu oldum.
Ve bir defasında onlara alenen;
‘’Ben PKK’liyim. PKK’liliğimi sizinle tartışmam ve sizi tanımıyorum’’ dedim. Etrafımda insan toplanınca da geri adım attım. Çünkü benim ne lider ne de ayrı örgüt kurma fikrim vardı: karşı çıkan eleştirileriyle çıksın istiyordum.
3-KARASU ve ŞENER DÖNEMİ
2-PKK’DE MKO VE YAZINI KİMİN DAMGASINI TAŞIYOR?
PKK Hareketinde en yeteneksiz, üretime katılmayan ve A-4 kağıdı kadar düşünceye sahip olmayan bir kişi varsa O da Abdullah Öcalan’dır.
O’nun dışında kalanların hepsi büyük fark atar. Ancak Öcalan EN KURNAZ, EN HESAPÇI ve DERİN BİLGİLERLE BESLENEN STRATEJİK BİR ELEMANDI.
Onun da hakkını kabul etmek gerekir.
Çünkü sonuç itibariyle Kürd ve Kürdistanlı olup devrim ve dava konusunda öne çıkanlarının hepsini bertaraf etmesini bilmiştir. Çünkü O’na;
‘’Partini kur! İpler elinde olsun. İpler elinden çıktığı an ipi boylarsın!!’’ ta başından beri dediler.
PKK’nin Ana Manisfestosunu yazan Mehmet Hayri Durmuş’tur. Onun kaleme aldığı Manifesto onun olmaktan çıktı ve genelleşti. Zaten o da asla böyle bir iddiada bulunmadı.
Eğer PKK dışındaki Kürdistanlılara bir eleştiri yapacaklarsa Ana Manifesto ve Proğramı temel almalıdırlar.
PKK/MK/KO’nı , Kesire, Mazlum ve Duran arasında geldi gitti.
Ancak Mazlum Doğan’ın yakalanmasından sonra Dışarda Duran, İçerde Doğan motor güç oldu.
O zaman; İçerdeki Mazlum Doğan’a bakmak gerekir.
MAZLUM DOĞAN VE MEHMET HARİ DURMUŞ GERÇEĞİ
Bana göre aynı Parti içinde ama ayrı yumurta ikizleri iki insandır.
Mazlum Doğan yakalandığında sahte kimlik –İbrahim Şen-ol- olarak yakalandı. Öyle sorgulandı ve polis sorgulama ve işkencesinden geçti. Devlet Onun Mazlum Doğan olduğunu –bidon firarından sonra- öğrendi. Ancak yeniden Mazlum Doğan olarak sorgulamak için çok geç kalmıştı.
Çünkü Mazlum Doğan’ın arkasında Cezaevi gerçeği ve dışarda dip diri bir kitle ve PKK vardı. Devlet buna yeltendi ama başaramadı.
Mazlum bu avantajı ile ‘’Adımdan gayr-ısını bilmiyorum- ilkesini uyguladı. Ve gelip de en ufak zaaf gösterene çok sert davrandı. Tecrit kılıcını salladı da salladı.
Hatta başta Ferhad Kurtay ve Mehmet Hayri Durmuş’u bile tecrite tabi tuttuğuna inanıyorum.
Çünkü Hayri –Kürdo- Ahmet Bayık (Cemil’in kardeşi)’nin yüzüne karşı ‘’Bu PKK/MK üyesi Mehmet Hayri Durmuş’tur’’ demesiyle beraber, Hayri sorgulamadan itibaren savunmaya başladı. ‘’Evet, ben PKK/MK üyesi Mehmet Hayri Durmuş’um dedi ve yakalananları böyle korudu. Partisini savundu.
O nedenle içerde; Mazlum Doğan bir Abdullah Öcalan görevi gördü.
Yazılar yazdı.
PKK proğramını sil baştan kaleme aldı.
Poliste İşkencede Devrimci Tavır broşürünü kendisi kaleme aldı.
Parti tüzüğünü (Çocuklar Koğuşunda) bir grup partiliyle tartışa tartışa kimsenin bilmediği daha yeni duyduğu tüzüğü yazdı.
Çünkü o güne kadar PKK tüzüğü yoktu. İddianameye konulan da bizim değil, KİP (DDKD) Şivancıların Tüzüğüdür.
Yani şunu demek mümkün;
Partinin yürütmesi ve örgütlenme sorumluluğu Hayri’de, Teorik, ideolojik ve siyasi sorumluluk hep Mazlum’daydı.
Kemal Pir bu ikiliye katıldı ama o hiçbir zaman ne idari, ne siyasi ne örgütlenme işlerine katılmadı.
Diyarbakır Zindanı’nda tüm yazılara Mazlum Doğan adını ve imzasını taşır. O nedenle PKK’nin içrdeki teorisyeni Mazlum’dur, demek yanlış olmaz. Hayri ise daha çok kitle liderliği ve genel tüm sorumlulukları ölümüne kadar yerine getirdi.
TEORİK, İDELOJİK VE SİYSİ KONULAR MAZLUM’DA. PEKİ MAZLUM SONRASI NE OLDU?
Daha önce Yazmış olduğum anılar-2 Sevgim Fırat Öfkem Ararat kitabımda bu cezaevi süreçlerini detaylı yazdım.
Ancak, şunu tekrardan yazma gereği duyuyorum.
1979’dan 1982’ye kadarki süreçte fiili olarak kitlesel sorumluluk ve yürütme lideri HAYRİ’ydi. Dışarıyla ilişkilerde Mazlum önde, Hayri arkadaydı. Aralarında çok seviyeli, dengeli bir yoldaşlık ilişkisi vardı.
Mazlum GENEL SAVUNMA hazırlıyordu. PKK’nin kuruluşundan o güne kadar tüm eylemler tek tek savunuluyordu. Bu PKK ana savunma Tarihi idarenin eline geçti.
Ayrıca 60 yakın arkadaşın polis sorgulama ifadeleri de ele geçti. Yani Polis ve devlet bilmesi gereken her şeyi biliyordu.
Ben Hayri’nin 14 . Temmuz Ölüm orucuna başlamadan öne son birkez konuşma fırsatını buldum. Benden savunmam yapmamı istedi. Ona söz verdim ve o son görüşümüz oldu.
Mazlum ile aramız zaten öteden beri limoniydi. Ben ondan çok Hayri’ye bağlıydım. Onun dediklerini yapar ve uygulardım. Hayri Ölünce de kurulan Cezaevi İç Örgütüyle hep sorunlu oldum.
Ve bir defasında onlara alenen;
‘’Ben PKK’liyim. PKK’liliğimi sizinle tartışmam ve sizi tanımıyorum’’ dedim. Etrafımda insan toplanınca da geri adım attım. Çünkü benim ne lider ne de ayrı örgüt kurma fikrim vardı: karşı çıkan eleştirileriyle çıksın istiyordum.
3-KARASU ve ŞENER DÖNEMİ